Okulların açılmasına kısa bir süre kalmışken ve kayıtlar hala devam ederken velilerin aklında çocuklarının hayatlarında önemli bir etken olacak kritik bir soru var: özel okul mu, devlet okulu mu?

Bu sorunun cevabı kurumlara göre değişkenlik gösteriyor olsa da zihninizi bu konuda netleştirecek, her iki seçeceğin de özelliklerinden bahsettiğimiz bir yazı hazırladık.

Öncelikle elbette devlet okulları velilerin bütçelerini zorlamayan ve öğrenci üzerinde veli baskısının daha az olduğu okullardır. Bunun yanı sıra sınıf mevcudunun kalabalıklığı, sosyal aktivitelerin azlığı ve yabancı dil eğitiminin yetersizliği sebebiyle günümüzde birçok veli bazı muteber devlet okulları dışında genellikle özel okulları tercih ediyor.

“Yıllardır yabancı dil eğitiminin çok erken yaşlarda başlaması gerektiğini söyleyen akademisyenler ve bilim adamları bu önermelerini neye dayandırıyor?” sorusuyla başlayalım. Çocuklar 1-2 yaş aralığında, 1-2 sözcüklü cümleler kurabilirler. Olumsuz cümleler ve soru cümleleri oluşturabilirler. 2-3 yaş aralığında ise çocukların kelime hazineleri hızla artar. 3-5 yaş arasında artık diyalog kurmaya ve ana dilini doğru kullanmaya başlayan çocukların erken çocukluk döneminde ikinci bir dil edinmesi önemlidir. Erken çocukluk döneminde edinilen yabancı dil hem daha kalıcıdır hem de ana dile daha yakındır. Akademik anlamda değerlendirecek olursak, özel okullarda henüz erken çocukluk döneminde başlayan yoğun yabancı dil eğitimi global dünyaya ayak uydurabilecek bireyler yetiştirmek için her zaman bir artı sağlamaktadır. Dolayısıyla çocuklara erken çocukluk döneminden itibaren yeni bir yabancı dil edindirmedeki başarısından dolayı özel okullar velilerin tercih sebebidir. Ayrıca özel okulların devlet okullarına kıyasla yurt dışı akreditasyonları ve uluslararası sınavlar konusunda çoğunlukla daha başarılı olduğunu söylemek mümkündür.

Her ne kadar önemli olan okul değil öğretmendir görüşü yaygın da olsa, öğretmenin niteliklerini önemseyen kurumun özellikleri de göz ardı edilmemelidir. Özel okullar sistematik bir yapıya sahiptir ve çalışan eğitmenlerini her dönemin sonuda performans değerlendirmesine tabi tutarlar. Dolayısıyla özel okullarda çalışan eğitmenlerin kendilerini sürekli yenilemeleri, eğitim trendlerini takip etmeleri, öğrencilerle olan iletişimlerine önem vermeleri gerekir. Yani eğitmenler sürekli olarak ölçme ve değerlendirmeye tabi tutuldukları için verdikleri eğitim konusunda kendilerini sadece kendilerine karşı değil, kuruma karşı da sorumlu hissederler. Bu durum da kurumsallığın oluşmasına ve kalitenin artmasına hizmet eder. Sonuç olarak özel okulda  disiplin, sistematiklik ve kontrol sayesinde eğitimin niteliği daha üst seviyelere taşınır.

Sınıf mevcudu açısından ele aldığımız zaman ise özel okullar yine devlet okullarına göre avantaj sağlamaktadır. Sınıf mevcudunu standardize eden özel okullarda ayrıca her bir öğrencinin bir eğitim koçu da bulunmaktadır. Böylece öğrencinin sınıf kalabalığı içerisinde çözüm bulamadığı sorunları bir eğitmen tarafından detaylıca dinlenir ve çözüm bulunur. Bu noktada koçlar sadece sorunlara çözüm bulmakla da kalmaz, çocukların akademik başarılarını, sosyal gelişimlerini, tutum ve davranışlarını sürekli olarak yakından takip eder, öğrenci velilerine geri bildirimlerde bulunur. Özel okullarda çocukların başarı ve başarısızlıkları yakından takip edilirken, devlet okullarında genel olarak bu imkan daha kısıtlıdır diyebiliriz.

Bir okulun seçilme sebeplerinden biri de öğrencilerin fiziksel, bilişsel ve psikososyal gelişimlerine destek olan sosyal faaliyetlerinin zenginliği olmalıdır. Veliler seçim yaparken okulun sportif, sosyal ve kültürel faaliyetlerini araştırmalı, daha önce yapılmış örnek faaliyetlerin bilgisini okuldan talep etmeli, okul kulüplerini araştırmalı ve bu faaliyetlerdeki okul başarısını göz önünde bulundurmalıdır. Çünkü öğrencilerin sosyal başarısı hem onların mutlu, huzurlu ve özgüvenli birer birey olmalarına hem de akademik başarılarının artmasına hizmet eder.

Özel okulların devlet okullarına göre diğer bir artısı da müfredat dışında uygulanan ek dersler ve etüt saatleridir. Böylece öğrenciler ders saatinde eksik kaldıkları ya da öğrenmekte zorlandıkları konuların üzerinden defalarca geçebilme fırsatı yakalar, eğitmenle birebir temas kurarak kendini yeterli hissetmediği ders konularını tekrarlayabilir. Bu durumda öğrencilerin geleceğini belirleyen liselere ve üniversitelere giriş sınavlarında başarılı olma ihtimallerini artırır.

KAYNAKÇA:

KOL, S., 2011. “Erken Çocuklukta Bilişsel Gelişim ve Dil Gelişimi”. Sakarya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi. S.21